Kızamık, genellikle ilkbahar ve kış aylarının son dönemlerinde sıkça karşılaşılan ve virüslerin neden olduğu bir hastalıktır. Yetişkinlerde kızamık hastalığı, çocukluk döneminde kızamık geçirmemiş bireylerde daha yaygın olarak görülmektedir. Bu durumun nedenleri arasında, Türkiye'de 1975 ile 1990 yılları arasında çocuklara sadece tek doz kızamık aşısı uygulanmış olması bulunmaktadır. Bu tek doz aşı ile bireylerde %80 civarında bir bağışıklık oluşturulmuştur. Ancak, bağışıklık kazanamayan diğer kesimin kızamığa yakalanma olasılığı hala mevcuttur. Yetişkinlerde kızamık hastalığı, özellikle hamile kadınlar ve bebekler için tehlikeli olabilir. Aşının uygulanmadığı bölgelerde virüsün yayılmasıyla salgınlar görülebilir. Kızamık hastalığı oldukça bulaşıcı olup, ölümcül bile olabilir.

Kızamığa neden olan virüs, kişinin ağız ve burun boşluğuna yerleşir ve bu mikrop, bir hafta içerisinde hastalık bulaştıracak duruma gelir. Virüsün bulaşma yolları arasında konuşma, hapşırma, öksürme ve tükürük damlacıklarının yayılması bulunmaktadır. Kızamık virüsü havada yaklaşık iki saat kadar canlı kalabilir. Çocukluk döneminde kızamık geçirmemiş yetişkinlerde kızamık hastalığı görülebilir. Bir kez hastalığı geçiren kişi bu virüse karşı bağışıklık kazandığı için hastalık tekrarlanmaz. Mikrop kana karıştıktan yaklaşık 10 gün sonra hastalık belirtileri göstermeye başlar ve tamamen anlaşılması 15 günü bulabilir. Vücutta döküntülerin görülmesi mikrobun üremesinin azaldığı anlamına gelir ve kısa bir süre sonra hastalık iyileşme sürecine girer.

Mikrop vücuda girdikten sonra döküntü öncesi belirtiler ortaya çıkar ve ortalama üç gün sürer:

Kızamık olduktan sonra tedavi amaçlı kullanılacak spesifik bir ilaç henüz mevcut değildir. Tedavi amaçlı değil de destek amaçlı ateş düşürücü ve ağrı kesici ilaçlar kullanılır. Kişide varsa öksürük için öksürük şurupları tavsiye edilir. Yetişkinlerde kızamık hastalığı tedavisinde evde yapılan tedavi önemlidir. Bu süreci başka bağışıklığı düşük kişilere kızamık bulaştırmamak için hasta, iyileşene kadar izole edilmelidir. Kişinin odası güneş görmeli, yeterli miktarda hava almalı ve temiz olmalıdır. Oda ısısı 20 derece civarında olmalıdır. Kişinin beslenmesi de büyük önem taşır. Yeterli miktarda su içmesi, özellikle sıvı besin tüketimi, meyve suları tüketmesi önerilir. Örneğin; et suyu, süt ve süt ürünleri, taze sıkılmış meyve suları, sebze çorbaları tüketilmelidir. Alınan gıdalar bağışıklık sistemini desteklediği gibi sıvı besinler sindirimin kolay olmasını sağlar. Ortalama iki hafta süren bu süreç sonunda iyileşme dönemi başlar. Döküntüler solar ve dökülür. Vücutta görülen döküntüler iz bırakmaz. Hastanın ateşi düşer ve soğuk algınlığı geçer. Kişi eski enerjisine kavuşur ve normal hayatına döner.